Bir hata ortaya çıktığında, asil bir ruhun ilk tepkisi sessizliktir;
çünkü hakikatin önünde ses değil, vakar işe yarar.
Ne var ki, bazı zavallı ruhlar vardır ki, sessizlikle baş edemezler.
Çünkü içlerinde dayanacak bir hakikat, üstüne oturacak bir ağırlık yoktur.
Ve böylece, bağırmaya başlarlar.
Sanırlar ki, sesi büyütürlerse gerçeği küçültebilirler.
Sanki bir çamura düştüklerinde, daha çok debelenerek temiz kalacaklarmış gibi…
Oysa bataklık, en çok çırpınanları yutar. Rüzgârla kavga eden, yalnızca kendi nefesini tüketir..
Gürültü, acizliğin bayrağıdır.
Bağıranlar, aslında kulaklara değil; kendi korkularına seslenirler.
Çünkü vicdan sessizlikte konuşur;
onlar ise, sessizliğin dilinden korkarlar.
Ve bakın; bunlar yalnızca bağırmaz, aynı zamanda kendi mezarlarını da kazarlar.
Sesiyle hakikati bastırmaya çalışan, kendi itibarını yerin altına daha hızlı gömer.
Hatalarının üstünü örteyeyim derken, toprağı eşeler;
ama bir mezar için.
Gerçekten güçlü olan, hiçbir zaman sesini yükseltme gereği duymaz.
Çünkü ağırlığını havaya değil, toprağa koyar.
Bağırarak ayakta kalmaya çalışanlar ise, zaten içten içe yıkılmışlardır;
sadece gürültüyle enkazlarını gizlemeye çalışırlar.
Ne hazindir ki,
En yüksek sesler, en derin boşluklardan çıkar.
Ve en çok bağıranlar, en çabuk unutulanlardır..
Kalın sağlıcakla...